Çalışmanın Amacı
Endometriozis için optimal tedavi arayışı devam ederken, dikkat çeken konulardan birisi de diyet takviyeleridir. Takviyeler, anti-inflamatuar (iltihap karşıtı), anti-oksidan (toksik maddelerin karşıtı), anti-proliferatif (çoğalma karşıtı) ve immün modülatör (bağışıklık sistemi düzenleyici) özellikleri için kullanılabilir.
Çalışmada Ne Yapıldı?
D vitamini, çinko, magnezyum, omega 3, propolis, kersetin, kurkumin, N-asetilsistein, probiyotikler, resveratrol, alfa lipoik asit, C vitamini, E vitamini, selenyum ve epigallocatechin-3-gallat için literatür gözden geçirildi, etkileri değerlendirildi.
Çalışmanın Sonuçları
D Vitamini: Yağlı balıklarda (somon, ton balığı ve uskumru), karaciğerde, yumurta sarısında ve peynirde doğal olarak bulunan yağda çözünen bir vitamindir. D vitamini eksikliği ve endometriozis uzun süredir otoimmün hastalıklarla ilişkilendirilmiştir. D vitamininin anti-inflamatuar sitokinleri (iltihap karşıtı maddeleri) azaltarak kronik inflamatuar (sürekli iltihaplı hastalıklar) ve otoimmün hastalıkları iyileştirmeye yardımcı olabileceğini düşündürmektedir. Endometriozisli hastaların D vitamini durumu hakkında yakın zamanda yapılan bir meta-analiz, endometriozisli kadınların kontrollere göre daha düşük seviyelere sahip olduğunu ve D vitamini seviyeleri ile endometriozis şiddeti arasında negatif bir ilişki gözlemlendiğini göstermiştir.
Çinko: İstiridye, yengeç, ıstakoz, kırmızı et, kümes hayvanları, fasulye, fındık ve süt ürünleri gibi bazı gıdalarda doğal olarak bulunan önemli bir mineraldir. Bağışıklık fonksiyonlarında önemli rolü olan bir anti-inflamatuar ajandır; serbest radikal üretimini engeller. Romatoid artritli (iltihaplı eklem romatizması) hastalarda yapılan çalışmalar, düşük seviyede çinko TNF-α ve IL-1α seviyeleri ile ters ilişki göstermiştir ki bu da endometriozisin patofizyolojisi (hastalık gelişimi) akılda tutulduğunda önem arz eden bir sonuçtur. Bir çalışma endometriozisli infertil (kısır) kadınların yumurta sıvısındaki çinko seviyelerinin tubal infertiliteye kıyasla daha düşük olduğunu ileri sürmüştür.
Magnezyum: Magnezyumdan zengin besin kaynakları arasında fındık, tahıl, ıspanak, baklagiller, avokado ve patates bulunur. Premenstrüel (adet öncesi gerginlik) sendromda magnezyum eksikliği görülmüştür. Magnezyum ayrıca düz kasları gevşetir ve sonuç olarak endometriozisin ana nedeni olduğu düşünülen retrograd menstrüasyonu (adet kanının geriye akması) etkileyebilir.
Omega-3: Son yıllarda omega-3 PUFA’ların (çoklu doymamış yağ asitleri) antiproliferatif (çoğalma karşıtı), antianjiyogenik (damar oluşumu karşıtı), antiinflamatuar (iltihap karşıtı), anti-apoptotik (ölümü durdurma karşıtı) etkileri çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. Omega-3 PUFA’nın anti-inflamatuar etkisi, diyet alımından sonra ateroskleroz (damar tıkanıklığı), romatoid artrit ve astım gibi hastalıklar üzerinde iyileşme gösteren çalışmalarla kanıtlanmıştır. Hayvan çalışmaları, omega 3 takviyesinden sonra endometriozis ile ilişkili ağrının azaldığını göstermiştir. PUFA’ların semptomların giderilmesinin yanı sıra hastalığı önlemede de rolü vardır. Ayrıca endometriozis modellerinin diyetine balık yağı eklenmesi endometriozis kaynaklı lezyonların boyutunu azaltmıştır. Omega-3 seviyeleri daha yüksek olan kadınların endometriozis olma olasılığı daha düşüktür.
Propolis: Çalışmalar, propolis içindeki krisin maddesinin endometriotik hücrelerinde apoptozda (ölüm) artış ve çoğalmada azalmayı uyardığını göstermiştir.
Kurkumin: Zerdeçaldan izole edilen başlıca polifenoldür. Anti-inflamatuar (iltihap karşıtı), anti-metastatik (yayılma karşıtı), antioksidan (toksik madde karşıtı), yara iyileşmesi, hipoglisemik (şeker düşürücü), anti-anjiyojenik (damar oluşumu karşıtı), anti-mikrobiyal (enfeksiyon karşıtı), antitümör (kanser karşıtı), anti-mutajenik (mutasyon karşıtı) ve hormonal düzenleyici özellikleri çok sayıda çalışma ile bildirilmiştir. Ayrıca, kurkumin östrojen (kadınlık hormonu) üretiminin azalmasına yol açar, böylece endometriozis gelişimini engeller. Fare modelleri üzerinde bir çalışmada, karın boşluğuna kurkumin verildi ve iltihap hücrelerinin önemli ölçüde azalmasıyla birlikte endometrial bezlerde bir azalma görüldü. Birçok hayvan çalışması, kurkumin takviyesinden sonra endometriotik odakların boyutunun azaldığını veya gelişimin geciktiğini bildirdi. Kurkumin ile tedavi, iltihabı azaltır, ayrıca endometrial lezyonların tutunmasını, büyümesini ve yayılmasını engeller. Bu nedenle, endometriozisin önlenmesi ve tedavisinin bir parçası olarak diyet takviyesi ve farmakolojik ajan olarak potansiyel faydaları olabilir.
Quersetin: Soğan, karnabahar, marul, elma kabuğu ve acı biber gibi sebze ve meyvelerde bulunan önemli bir diyet flavonolüdür. Endometriotik hücrelerde çoğalmayı engeller ve hücre döngüsü durdurur. Bir hayvan çalışmasında ayrıca anti-östrojenik (kadınlık hormonu karşıtı) ve progestojenik (gebelik hormonu benzeri) etkileri olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, endometriozisi iyileştirmek için doğal bir terapi olarak potansiyel role sahip olabilir.
N-asetilsistein (NAC): Soğan ve sarımsak gibi bazı sebzelerde doğal olarak bulunur. Epitelyal kaynaklı kanser hücreleri üzerinde ayrıca endometrial hücrelerin başlangıcında belirgin antiproliferatif (çoğalma karşıtı) etki gösterir. Ek olarak inflamatuar (iltihaplı) aktiviteyi azaltır. İnflamatuar aktivite azalmasına bağlı olarak endometriozis odaklarında östrojen azalır. NAC desteği alan kadınlarda endometrioma boyutunun azaldığı bildirilmiştir ve ovaryan (yumurtalık) endometriozisin tıbbi tedavisine etkili bir şekilde yardımcı olabileceği ve nüksü önleyebileceği savunulmuştur. Ayrıca ağrıyı da önemli ölçüde azaltmıştır.
Probiyotikler: Diyetteki probiyotikler, prebiyotikler veya sinbiyotikler bağırsak mikrobiyotası (insan bedeninde bulunan mikroorganizmalar) için faydalıdır. Probiyotiklerin insan sağlığı üzerindeki en önemli olumlu etkilerinden biri, bağışıklığın artmasıdır. Probiyotik mikroorganizmaları, B vitamininin doğal üreticileridir. Özellikle endometriozisli hastalarda probiyotikler bu açıdan önemlidir çünkü B vitamini seviyeleri genellikle hasta olmayanlardan daha düşüktür. Ayrıca bağışıklık sisteminin etkinliğini arttırır, vitamin ve minerallerin emilimini arttırır ve organik asitlerin ve amino asitlerin sentezini uyarır. Endometriozisli hastalarda, özellikle ileri evre endometriozisli hastalarda yaygın disbiyoz (mikrobiyota dengesinin bozulması) nedeniyle prebiyotik kullanımı faydalıdır.
Resveratrol: Üzüm, şarap, çilek, Itadori çayı, fındık gibi gıdalarda yüksek oranda bulunur. Ultraviyole ve mantar enfeksiyonlarının etkisi altında bitkiler tarafından sentezlenen doğal bir fitoaleksindir. Resveratrolün antineoplastik (kanser karşıtı), antiinflamatuar, antioksidan, antiaterojenik ve antianjiyogenik etkileri olduğunu gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Deneysel bir endometriozis modelinde, resveratrolün antianjiyogenik ve antiinflamatuar etkisi, endometriotik odaklarda azalmış serum VEGF ve MCP1 seviyeleri ve VEGF boyanması ile rapor edilmiştir. Başka bir deneysel çalışmada endometriotik dokudaki hücre çoğalmasını azalttığı gösterilmiştir. Buna karşılık, randomize kontrollü bir çalışma, endometriozis nedeniyle ağrısı olan kadınlarda resveratrolün üstünlüğünü gösterememiştir.
Alfa-lipoik asit (α-LA): Ispanak, brokoli ve domateste doğal olarak bulunan ve insan vücudunda da sentezlenen bir maddedir. Deneysel bir endometriozis modelinde, oksidan durum ve oksidatif stres indeksi, endometrial implant hacimleri ve histopatolojik skorlarının çalışma grubunda kontrol grubuna göre daha düşük olduğu gösterilmiştir. Diğer in vivo (canlı üzerinde) çalışmalar, düzenli LA kullanımının, disparoni (ağrılı cinsel birleşme), dismenore (ağrılı adet görme) ve kronik pelvik ağrı gibi endometriozis ile ilişkili ağrı semptomlarında önemli bir azalma ve ayrıca yaşam kalitesinde ve cinsel işlevlerde iyileşme sağladığını göstermiştir. Özellikle ağrı ile başvuran hastalarda medikal tedaviye ek olarak β-LA kullanımı semptomları azaltmak ve yaşam kalitesini iyileştirmek için uygun bir seçenek olabilir.
C Vitamini: Narenciye, domates, patates, kırmızı ve yeşil biber, kivi, brokoli ve çilekte doğal olarak bulunan suda çözünen bir vitamindir. İnsan vücudunda, çoğu hayvanın aksine, C vitaminini sentezlenemez. C vitamini takviyesinin endometriotik kistlerin hacmini ve ağırlığını doza bağlı olarak önemli ölçüde azalttığı bulunmuştur. C vitamininin endometriozis üzerindeki etkilerine dair insan çalışmaları nadir olmakla birlikte, randomize kontrollü bir çalışma, C vitamini takviyesinin foliküler sıvıdaki C vitamini seviyelerini arttırdığını, ancak oksidatif stres belirteçleri üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını gösterdi. Özellikle oksidatif stresi yüksek hastalarda endometriotik odakların büyümesini önlemek için medikal tedaviye ek olarak antiinflamatuar ve antianjiyogenik etkileri nedeniyle C vitamini takviyesi düşünülebilir.
E Vitamini: Bitki bazlı yağlar, kabuklu yemişler, tohumlar, meyveler ve sebzelerde bulunur. E vitamini, oksidatif stresi inhibe eder. Çalışmalar, endometriozisli hastalarda E vitamini düzeylerinin daha düşük olduğunu bildirmiştir. Orta-şiddetli endometriozisi olan hastalarda, hafif endometriozisi olan hastalara kıyasla E vitamini ve glutatyon seviyeleri daha düşüktür; bu antioksidan sistemin azalması, altta yatan mekanizmalardan biri olabilir ve hastalığın şiddeti ile ilişkili olabilir. Bir çalışmada kombine C ve E vitamini ile antioksidan tedavi alan endometriozisli hastalarda kronik pelvik ağrı, dismenore, disparoni ve karın sıvısındaki inflamatuar (iltihap) belirteçlerinde anlamlı bir azalma bulunmuştur. Şiddetli endometriozis ve buna bağlı infertilitesi olan hastalar için tamamlayıcı tedavi olarak faydalı olabilir. Ancak ağrı tedavisi için C vitamini ile kombine kullanmak daha uygun olabilir.
Selenyum: Tam tahıllar ve süt ürünleri, bazı meyve ve sebzeler, beyaz ve kırmızı et, deniz ürünleri ve yumurtalarda bulunan eser elementtir. Akut ve kronik inflamatuar durumlarda azalmış selenyum seviyeleri kaydedilmiştir. Antioksidan besinlerin daha az oral alımı ile daha şiddetli hastalık gözlenmiştir.
Epigallocatechin-3-gallate (EGCG): Özellikle yeşil çayda bulunan bitki bazlı bir bileşiktir. EGCG’nin endometrial hücrelerin östrojen ilişkili aktivasyonunu, çoğalmasını ve VEGF ifadesini baskıladığı bulunmuştur. Ayrıca endometriotik odakların ortalama sayısını ve hacmini önemli ölçüde azaltmıştır, hücre çoğalmasını engellemiştir, damarlanmayı azaltıp ve hücre ölümünü arttırmıştır. EGCG’nin endometriozis üzerindeki etkileri hakkında insan çalışması yoktur.
Özet
Birçok hastalıkta olduğu gibi endometrioziste diyet takviyelerinin olumlu etkileri gösterilmiştir. Literatürü dikkatli bir şekilde gözden geçirdikten sonra, düşük D vitamini, çinko ve E vitamini düzeylerinin endometriozis için daha büyük bir risk taşıdığını güvenle söyleyebiliriz. Omega 3 ve alfa-lipoik asit, insan çalışmalarında endometriozis ile ilişkili ağrıyı iyileştirmiştir. Kurkumin, omega 3, NAC, C vitamini ve ECGC takviyesi, hayvan ve insan çalışmalarında endometriotik lezyon boyutunu azaltmıştır.
Bu konuyla ilgili çalışmaların genellikle düşük örneklem büyüklüğü ve deneysel çalışma tasarımı gibi sınırlamaları olduğunu belirtmek önemlidir. Ayrıca, gıda kaynakları ve takviyelerin farmakolojik formüllerinin farklı etki mekanizmalarına sahip olabileceği, ayrıca doz ve tavsiye konusunda bir fikir birliği olmadığı da unutulmamalıdır.
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut
Kaynak: Bahat PY, Ayhan I, Ozdemir EU, Inceboz U, Oral E. Dietary supplements for treatment of endometriosis: A review. Acta Biomed. 2022 Mar 14;93(1):e2022159. doi: 10.23750/abm.v93i1.11237.
Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:8 D:4 Kadıköy, İstanbul, İstanbul
0532 515 69 99
info@endometriozisdernegi.org